26 Kasım 2006

Tatil Günü

Daha önce de bahsettiğim gibi Defne'nin misyonu tam da şekilde görüldüğü gibi annesinin kakaolu keklerini hapur hupur yiyerek annesini mutluluktan uçurmak. Bu işi de öylesine güzel beceriyor ki küçük hanım, avucuna aldığı kek parçasını önce ağzının tüm etrafına sürerek sonunda mideye indirmeyi başarıyor. Üstü başı batıyor ama böyle bir manzaraya hasret anne için bunlar hiç önemli değil. Bir de tüm bu yeme işlemi açık havada çayır çimenin üzerinde olduğu için batırsın erafı istediği kadar. Özgürlüğün tadı.

Burada tatil günümüz olan bu Cuma günü şirket çalışanlarıyla beraber komşu emirlik Abu Dhabi'nin en güzel şehri olan Al Ain'e gittik. Burası Arap ülkeleri içerisinde en yeşil olan şehirmiş ve zaten garden city olarak planlanmış. Bizim konseptimiz oradaki dağa ve springe gidip yeşilliklerde barbekü yapmak şeklindeydi ama ilk fırsatta yeniden giderek şehirdeki asıl görülesi yerleri görmek istiyorum. Dağın eteklerinde çimenlerde pikniğimizi yaptık ama Uludağ'ın eteklerinde doğup büyüyen biri için bu dağ pek bir anlam ifade etmedi doğrusu. Gene de çoğu çöl olan ir memleket için fena değildi doğrusu. Yedik, içtik, çimlerde yuvarlandık, Ezgi'nin kendince bir botonik park yapmasına yardım ettik ve güzel bir geçirdik. Günün en heyecnlı dakikalarından biri de dönüş yolunda kocaman bir İstanbul Food Market görmemiz oldu. Özlediğimiz bir çok şeyi bulabiliriz umuduyla girdik içeri. Biraz hayal kırıklığı oldu bulabildiklerimiz ve bulamadıklarımız ama genede denemeye değerdi. Uzun süren bir yolculuğun ardından gelen bu güzel saatlerden de geriye bir kaç kare fotoğraf kaldı. Özellikle Ezgi'nin resimdeki edasına dikkat çekmek istiyorum. Fotoğraf çekilirken ben gazeteci o da botonik bahçesi hakkında demeç veren bayan rolündeydi.


















25 Kasım 2006

Televizyon


Gözümüz aydın mı diyelim, vatana millete hayırlı olsun mu diyelim, yoksa karalar bağlayıp ağıtlar mı yakalım bilemedim. En iyisi olayı fazla büyütmeden kontrol altında tutmak. Küçük hanım televizyon denen şeyin farkına vardı. Aylar boyunca şimdi baktı, aaa seyrediyor galiba diye gözlemlediğimiz minik hanım, bu gün itibariyle Tv de oynayan şeyin aslında ilgi çekici bir şey olabileceğinin keşfini yaptı. Durun durun bu durumu yaşasın diye karşılamıyorum ama uygun şeylere kısa sürelerle bakmasının da iyi birşey olabileceğini düşünüyorum. Dubai'de geçiş dönemi yaşadığımız bu zamanlarda ablamız malesef çizgi film müptelası oldu. Bıraksak tüm gün seyredebilme kapesitesine sahip. Gün içindeki tüm sürtüşmelerimiz tv ve yemek konularında zaten. Tv ile münasebeti de zaten yemek yeme zorluğunun olmasıyla alakalı oldu en başından beri. Ama çok şükür ki Defne'nin yemeklerle zoru onları yeme şeklinde ve bunun içinde başkaca bir itici güce ihtiyacı yok. Hatta şekilde görüldüğü üzere patlamış mısırı oyuncaklarına ve başkaca herşeye tercih eder. Yok Allah için aşırı obur ya da obez değil ama anası gibi yemekten zevk alıyor çocuk. Zaten o bir misyonla dünyaya geldi... Annesinin ablasına asla yediremediği kekleri, kurabiyeleri, reçelleri, pastaları ve çikolataları yiyerek anacığını mutlu kılmak. Maşallah deyin şimdilikgörevini başarıyla sürdürüyor. Bir de bir güzel taze fasulye ayıklanmasına yardım ediyor ki insanın fasulye yerine onun parmaklarını yiyesi geliyor. Bak şimdi Tv derken, yemek dedim, iştahsızlığa ve iştahlılığa değindim. Yemek yedirirken Tv seyrettirmek zorunda kalmamak ne güzel bir mutlulukmuş onu öğrendim. Ama abla sayesinde de her çocuk kendine özelmiş onu anladım. Aman canım buradan illa da bir ders verecek değilim elbette televizyonla tanıştık artık bunu da tarihe bir not düşeyim istedim. Bakalım bu durum başımıza iş açacak mı göreceğiz.

23 Kasım 2006

Tembel Tembel ....


Neredeyse 9 aylık oldu ama emeklemeyle tüm ilişkisi resimde görülen hareketle sınırlı. O da biliyor hareket etmek için böyle bir şeyler yapması gerektiğini ama ah bir de şu diğer ayağını poposunun altından kurtarabilse. Ne yapsın yavrucak deniyor, çalışıyor o ayak hep orada. Arada kurtardığı da oluyor elbette ama gene de dizlerinin üzerinde durup ileri hamle olmuyor olmuyor. Aman zaten poposunun üzerinde oturup canı sıkılınca kollarını uzatarak alın beni demesi çok daha kolay.Ne işi olsun ki emeklemekle. Çok ilkel. Onun yerine şu yürümek denen eyleme direkt geçmeli de onun içinde çaba lazım. Dur bakalım yavaş yavaş.

Aman hakkını yemeyeyim gene de küçük kuzunun. Emekleme de pek başarılı olamadı şimdilik ama sıralama konusunda daha bir hevesli daha bir atak. Ne bulsa tutunup kalkmaya çalışıyor. Yürümenin ne güzel birşey olacağının tadını aldı o yürütecinde. İçine koyduğunuz zaman fıldır fıldır dört dönüyor evin içinde. Zaman zaman benim de kurtarıcım oluyor o yürüteç. Bu konuda doktorlar ikiye ayrılıyor bir çok konuda olduğu gibi. Yürüteci tasvip edenler ve etmeyenler diye. Sizin doktorunuz ne dedi diye sormayın çünkü gerçekten ikinci çocukta bunu doktora sorma gereği duymuyorsunuz. Eeee ilkinde de önceleri aklıma bile gelmemişti yürüteç almak. Ezgi tam 10.5 aylıktı bir arkadaşımın kızınınkini aldık ve bizim kız o dakika nefret etti ondan. Zaten 5 aylıktan beri bir şekilde istediği yere ulaşabiliyordu ne yapsındı aracı. Zaten yürüteç eve geldikten 2 gün sonra ben kendi başıma da yaparım bu işi dedi ve ilk adımları geldi. Oo bak işte muhabbet döndü dolandı ilkine geldi. Herneyse sonuç olarak tüm bu yazıdan çıkan mesaj tembel bu kız tembelllllll.

21 Kasım 2006

Aman Banyo Demeyin!


Şimdi biliyorum kasımın ortasında bu fotograflar haksızlık olacak ama hafta sonu havuz keyfimizi yazmadan edemedim (insan Dubai'de yaşayınca böyle artıları oluyor işte). Gerçi Defne için bu durum tam anlamıyla bir keyif sayılmasa da onu izlemek bizim için çok hoş oluyor.

Bu cadı aslında bizi ilk zamanlar bayağı şaşırttı. Biz alışmışız suyu seven çocuğa. Ezgi oldum olası su kuşuydu, banyoları hep eğlenceli oldu, her gün mutlaka banyo yaptırıldı, 4 aylıktan beri havuza girmekten keyif aldı, şimdi de bıraksan sudan çıkmaz. Belki ben de bunun için onu balığım diye sevdim hep. Ama gel gelelim bu kuzu aynı kuzular gibi kara hayvanı. Ağılından çıkıp ıslak ortama girdi mi korkunçlaşıyor. Öyle böyle değil yani canında can koparıyormuşsun gibi ağlıyor, bulduğu her şeye tutunarak geri kaçmak için elinden geleni yapıyor. Eee hal böyle olunca da insanın canı hiç onu banyoya sokmak istemiyor. Bu konuda mücadelenden öyle yıldım ki saldım çayıra mevlam kayıra misali bakıyorum bayağı pis görünüyor en son ne zaman yıkadığımı da unutmak üzereyim yeni bir banyo operasyonu zamanı gelmis diyorum. Gurur duymuyorum elbet bununla ama bana da yazık ya. En iyisi misler gibi olmayan bir bebek ama akıl sağlığı ko
runan bir anne.

Tüm bunlardan sonra resimlerdeki sakin bebekle yazılanlar çelişti biliyorum ama bizim hatunda büyüyor yavaş yavaş. Daha doğrusu suyun içinde ayaklarını çırpmanın tadına varmaya başladı. Ama gene de öyle güle oynaya değiliz havuzda, tedirgin tedirgin süzüyoruz etrafı. Bir tek ablamıza aşırı ilgi gösterip gülüyoruz. Belki aklı başına geldikçe suyun güzelliğine varır. Bir de burcu balık olacak akıllımın. Havuzdan sonraki bannyo faslını ise ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.

Hanıma banyodan korkmasın diye almadığımız aparat kalmadı. En son renkli, şişme bir banyo küveti edindik. İçini su, oyuncak ve köpük üçlüsüyle doldurduk. Ne oldu dersiniz? İlk seferlerinde biraz ilgilenip itirazı azalttıysa da malzemelere alıştıktan sonra asıl işine yani olabildiğince çığlık atma eylemine geri döndü. İstanbul'a döner dönmez Ezgi için kullandığımız banyo oturağını deneyeceğim bir de. Ondan oldukça umutluyum
.

14 Kasım 2006

Geldi geldi yeni diş geldi




Şekilde de görüldüğü üzere "Bayan Tek Dişli Canavar" 1.5 ay sonra nihayet yeni dişlerini çıkarabildi. Önce alttan 2.dişi geldi derken iki gün sonra yani bugün oynaşmalarımızın neticesinde üst yandan gelmiş olan ve bizim farketmediğimiz 3. dişi gördük. Oooo evde bayram havası esmeye başladı. Ben ayrı öpüp tebrik ediyorum, Ezgi abla ayrıca kutluyor falan. Çocuk ne olduğunu şaşırdı kesinlikle, muhtemelen bir şey yaptım ama ne yaptım diye düşünüyor olmalı. Böylece bizim ailenin en genç bayanı "tek dişli canavar" ünvanından "ısırdımı iyice acıtan bayan" ünvanına terfi etti.

Bir de bir bilen varsa söylesin bana. 8 aylık bir bebek koskocaman bir pipetle hüpür hüpür meyve suyu içer mi ya. Bugün gözlerim yuvalarından uğradı neredeyse. Defne oturduğumuz cafede Jane'nin meyve kokteylini pipet yardımıyla afiyetle mideye indiriken ben hızla Ezgi'nin ilk pipet kullanışının ne zamana denk geldiğini beynimin tozlu arşivelerinde aradım taradım ama bir yaşından önce böyle bir yeteneği olduğuna dair bir bulguya rastlayamadım. iki çocuklu olmanında handikapı bu olsa gerek illaki bir kıyaslama, karşılaştırma. Yahu bu olayı ben mi büyütüyorum anlamadım. Dediğim gibi bir bilen varsa beri gelsin.








MERHABA

Küçük Kuzu Defne'ye


Küçük kuzum Defne hayat serüvenine başlayalı nerdeyse 8 ay oldu. Onunla ilgili yaşadığım hiç bir şeyi unutmak istemiyorum. Bu sayfanın benim için her şeyi o zamanki heyecanıyla koruyacağına inanıyorum. Zaman akıp gittikçe anılar silikleşse de burada yazılanlar senin onları okuyabileceğin ilerki bir tarihe kadar burada olacaklar. Sen hatırlayamayacak kadar küçük olduğun anları belki yeniden yaşayacak, ben artık kocaman bir genç kız olan miniğimle yaşadıklarımı o günün taze duygularıyla yeniden hatırlayacağım.


Yaşamda karşılaşacağın tüm güçlükleri aşacak gücü içinde bul anneciğim, gülen yüzün hiç bir zaman solmasın. Sevgiyle ve sağlıkla.


Nükhet

09 Kasım 2006

DOĞUM HİKAYESİ

Biz hep iki çocuğumuz olsun istemiştik. İkimizde 3 çocuklu ailelerde yetişmiş, kardeşlik nedir tatmış, kalabalık aileye sahip omanın güvenini yaşamıştık. O yüzden hep bir ikinci çocuk planlarımızda olmuştu. Ezgi’yle yaşarken zaman zaman acaba bir tane de yeterli mi ikinci bir çocuk bu zamanlar için çokta uygun olmayabilir mi gibi sorularıyla zihnimi meşgul etsem de yeniden doğurmayı hep istedim. Zaten o sorular da bizim kararımızı tersine etkileyecek kadar kalıcı olmadılar. Sadece ne zaman uygun zaman, zor olan ona karar vermekti. Bu karar da yaşamın size getirdikleri ile bir şekilde şekilleniyordı zaten.

Sonra Haziranın son günü hamile olduğumu öğrendim. Şaşkınlık, sevinç, biraz korku hepsini aynı anda hissettim ama asla pişmanlık duymadım. Yeni bir sürece girmişti hayatımız ve yeni gelen üyeye hazırlanmak için önümüzde aylar var. Bu durumu Ezgi hariç herkesle paylaştık hemen. Ona hemen söylemeyi doğru bulmadık bu uzun bekleme süreci nedeniyle. Sadece nabız yoklama çalışmaları başladı bizim için. Acaba bir kardeşi olsun istermiydi, onu severmiydi? Önceleri pekte olumlu olmayan görüşü kısa zamanda kardeş merakına bıraktı kendini. Sanırım sınıf arkadaslarından birinin de abla olması ve sevgili öğretmenimizin de konuda uygun konuşmaları bu süreci hızlandırdı. Ama ondan saklama çalışmasının da ömrü pek uzun olamadı. Sıklıkla onu taşımamı isteyen küçük balığa durum uygun dille anlatıldı.

Aynı ilk hamileliğimde olduğu gibi bunda da ilk üç ay mide bulantılarıyla yaşadım. Yemeklerle ilişkim onları yemek ve bir süre sonra en azından bir kısmını iade etmek şeklindeydi. Ama tüm bunlar kilo almama engel olmadı elbet. Üç ayın dolmasına az bir zaman kala ufak bir kanama geçirdim. Oldukça korktuğumu itiraf etmeliyim ama çok şükür bir şey olmadı. Muhtemelen birgün önce şehirlerarası yolculuk yapmış olmamdan kaynaklanmıştı. En kötü bulantılı zamanlarımda çalışıyordum ama üç ay bitince şartlar gereği işten ayrıldım. Ondan sonra da gayet keyifli gezmelerle dolu bir dönem başladı. Hatta eşimin yanına Dubai’ye bile gittik kızmla ve bol bol gezdik.

Hamileliğim boyunca yaşadığım en önemli şey ise 6. ayımda kız kardeşimin doğum yapması oldu. Minik hanım gelmeden önce ben Can oğlumda bir bebek bakımı hatırlama dönemi yaşadım. Ve hastane odasında yeni bebeğimiz ve taze annemize bakarken hep hamile olduğum için şükrettim. Yoksa orada yaşanan o güzellikleri feci kıskanacakmışım.Aileye katılan yeni bebeğin heyecanı son ayları da çok hızlı bir şekilde atlatmama yardımcı oldu. Yalnız bu hamileliğimde ilkinden farklı olarak kasıklarımda zaman zaman şiddetli sancılar hissettim. Doktorum dinlenmemi tavsiye ettiyse de bu beni hareketli yaşamımdan fazla saptırmadı. Sadece biraz daha dikkatliydim.

Nihayetinde 9 ayı bitirdik ve doktorumla 1 Mart için randevulaştık. Yeniden sezeryandı kararımız. İlkinde o kadar rahat bir doğum ve sonrası geçirmiştim ki başka türlüsünü düşünmedim bile. Önceleri Ezgi’nin bize doğum olduktan sonra katılmasını planladıysak ta küçük kızımı bu süreçten ayrı tutamayacağıma karar verdim. Olayın her aşamasında olmalıydı, kardeşinin gelişini kaçırmamalıydı. O sabah ben, Ezgi, Görkem ve annem hastane yollarına düştük. Ve hemen akabinde Ayşin Anne de gelerek Ezgi’nin tüm o zaman süresince oyalanma işini üstlendi. Asıl güzelliklerden biri de doğuma sevgili Alev Durmuşoğlu’nun girerek tüm doğum anını fotoğrafları ile sabitleyecek olmasıydı. İlk defa o sabah onca heyacanın içinde tanıştık Alev’in gülümseyen o güzel yüzü ile. Onun ve http://www.aile.org.tr sayesinde bu çok özel anlarımız ömür boyu görsel olarakta bizimle olacak.

Rutin kontroller, konuşmalardan sonra içerdeki misafiri çıkarmak üzere ameliyathaneye yollandık. Sonra olanlar ise baş dödürücü şekilde hızlıydı. Sonunda yeniden yatağımdaydım, kendime gelmiştim, herkes bana gülümsüyor ve sağlıklı 3310 gr 51 cm çok saçlı bir kızım olduğunu söylüyordu. Görkem başucumda durup elimi tutuyor ve çok güzel ve tombiş bir şeyin geldiğini müjdeliyor, Ezgi de elimi tutmaya çalışıp merak etme anneciğim ben yanındayım diyerek acılarımı hafifletmeye çalışıyordu. Halbuki o an en az aklıma gelen şey acılarımdı ya yoktular ya da bebekle tanışacak olmanın heyecanı, küçük ama artık büyük olan kızımın bana desteği, sevdiklerim yanı başımda oluşunun heyecanları başka bir şey hissetmeme engel oluyordu. Nihayet pembeler içinde yüzü pudralı gibi minicik bir mis kokulu getirdiler bana. Tanıştık biz orada gözlerimizle, ben ona ben senin annenim dedim o bana ben de senin kuzunum. Daha o an sevdik birbirimizi.

Çabucak emmeyi becerdi benim kuzum, sürekli emerek hep koynumda yattı hastane yatağında. İlkine göre daha çabuk ayağa kalktım, daha da az acı çektim. Bunda kuşkusuz doktorum Hakan Apaydın’ında payı vardı. Hem operasyonda hem de sonrasındaki ziyaretlerinde hep rahatlatan tavrıyla hastane günlerimi minik bebeğimle beraber şölen havasında geçirdim.

3 Mart sabahı küçük yeni kızımızı da yanımıza katarak evimize, artık dört kişilik olan yuvamıza geri döndük. Şimdi iki çocuklu anne hayatım başlıyordu işte. Neydi iki çocuk büyütmenin zorluğu görecektim, nasıl birşeydi iki miniğide çok sevmek anlayacaktım, nasıl bir şey olacaktı onların diyolağı bakacaktım. Asıl herşey şimdi başlıyordu galiba.

Nükhet Dora
Kasım 2006
Diğer doğum fotoları için tıklayınız

SOYAĞACI


08 Kasım 2006

ANNESİNDEN DEFNE'YE


Gün geldi büyüdüm annemin küçük kızı olan ben evlendim ve küçük bir kıza sahip oldum. Onunla yaşamaya başlayınca hayatın anlamını bulduğumu en azından benim yaşama amacımın ne olduğunu anladım. Bir bebekle beraber büyümek ne demek, hayata başka açılardan bakabilmek ne demek, yaşama ve olaylara karşı duyarlı olmak ne demek öğrendim. Tüm bilmezliğimle geliştim, anladım, öğrendim. Sevmenin de nasıl oya gibi işlenebildiğini gün ve gün nasıl artabildiğini gördüm. Bebeğimi öyle sevdim öyle sevdim ki bir an geldi başka hiç bir şeyi öyle sevemeyeceğimi sandim. Ama çok yanılmışım ben hem de çok.

Güzel bir yaz günü hayatımdaki herşey yolundayken, küçük kızım ve eşimle mutlu mesutken bize katılmak üzere yola çıktığın haberini aldık. Bu öylesine şaşkınlık vericiydi ki. Süpriz sayılmazdın beklenti içindeydik zaten ama içimde yeniden canlı birşeyleri taşıdığımı öğrenmek şaşkınlıkla ve sonsuz bir sevinçle doldurmuştu içimi. Bu sefer ki bilmezliğin şaşkınlığı değil, bilmenin ve yaşayacağın güzelliklerin farkındalığının coşkunluğuydu daha çok. İçim öylesine kıpır kıpır olmuştu ki herkesle paylaşmak istedim bu durumu. Haykırmak istedim dünyaya sana hamile olduğumu. Kendimi öylesine güzel hissettim ki o gün sanki içimdeki tüm sevinç dışsal güzellik olarak yüzüme ve bedenime vurmuştu. Ben o gün herkesten herşeyden daha güzeldim. Çünkü yeniden anne olacaktım. Hayatımın parçası kızım gibi bir parça daha doğuracaktım. Onu sevecek sevecek sevecektim. O benim hayatımı güzelleştirecek, zenginleştirecekti. Ben de ona herşeyimi verecektim. Her şey çok güzel olacaktı.

Uçtu geçti hamilelik zamanları.Yeniden karnın büyümesi, içinde bir şeylerin kımıl kımıl olması, cinsiyet öğrenme heyecanları, rutin doktor kontrolleri, karnını öne çıkararak gururla gezmekler, hele ki o koca karınla gezerken bir elinde de başka bir küçüğün olması, insanların sana ilgi göstermesi. Üstelik bir de sağlıklı bir hamilelik geçiriyorsan mutluluğuna mutluluk katıyor. Hoş son aylarda bazı sıkıntılar yaşatmadın değil ama o ağrıları çektiğim için değil erken gelivermenden korktum. Daha içerdeki günlerini tamamlamadan dünya ile yüzleşmeni istemedim kuzucum. Bekle anneciğinin sıcacık karnında güvenle, sevgiyle... Bekle kavuşacağız yakında.

Doktorumuz bize doğum için gün seçin dediğinde 1 Martı seçmiştik sanki yeni bir ayın başlangıcı yeni bir hayatın başlangıcı için çok uygun olur gibi gelmişti. Kaç aylık olduğunu da hesaplamak kolay kolacaktı zaman içerisinde. Tanışacağımız o günün sabahı heyecan içerisinde uyandık hepimiz. Ben, baban, ablan, anneannen ve de babaannen. Sabahın köründe seninle buluşmak için Medipol hastanesinin yolunu tuttuk kafamızda tek bir düşünce yüreğimizde sevgiyle.

Getirdiler seni pembeler içinde, tıpkı 4 yıl 18 gün önce ablanın üstünde gördüğüm o kıyafetle. İstedim ki seninle yaşanmışlığı, özel bir önemi olan olan tulum içerisinde tanışalım. Sen bana baktın, ben sana baktım sonra bir de döndüm Ezgime baktım. Ben artık iki kızı olan bir anneydim, cennetimde gezmekteydim. Aldım seni kokladım, yanağını yanağıma dayadım, yumuşacık, pürüzsüz teninle tanıştım, kokunu taaa içime çektim, işte dedim işte bu benim yeni bebeğim.

Senin geldiğin ilk gün benim Ezgi’mden ayrı geçiriğim ilk gecem oldu güzelim. Yorgundum, mutluydum, gururluydum, seninleydim ama onsuzdum. Ve o da bensiz. Ama senin gelişin bizim için o kadar önemliydiki bunu sorgulamadan kabullendik ve hastanede geçen o iki gün dışında da kızlarım ve ben hiç ayrılmadık. Gün gelecek kendiliğinizden ayrılmak isteyeceksiniz benden biliyorum ama o güne kadar beraber dipdibe olmanın keyfini yaşamak istiyorum.

Aylar boyunca seni kucağımda tutarak seyrettim. Ne kadar güzel olduğunu, şirin olduğunu, benim olduğunu ve farklı olduğunu duyumsayarak. Ezgi ablanda ilk kez anne olmanın farklılığını yaşarken sen de ikınci kez anne olmanın güzelliğini, sakinliğini, bilmenin rahatlığını yaşadım. İlkinde bir bebeği anne olarak sevmeyi zamanla öğrenirken, sen de önceden tüm annelik duygularıyla donanmış, evlat ne demek bilen bir kadının sabrıyla, sevecenliğini yaşadım.

Ben aramıza katıldığın, bizi mutlandırdığın, o muhteşem gülüşünle canımıza can kattığın için çok ama çok müteşekkirim sana. Sen bana bir annenin başka hiç birşeyi yeterince sığdıramayacağını sandığı yüreğinin ne kadar da koskocaman olduğunu gösterdin. Senin geldiğin gün hatta geleceğinin haberinin geldiği gün benim kalbim 2 katına hatta 3 katına çıktı. Çünkü sizi ayrı ayrı sevmemin dışında birlikteliğinizin oluşturduğu o inanılmaz güç ancak sığıyor oraya. Biliyorum çok şanslıyım size sahibim, siz birbinize sahipsiniz ve hepimiz babanıza sahibiz. Defnecim aslında sen de çok şanslısın bizimle öyle mutlu olacaksın ki şaşıracaksın. Seni çok seviyorum küçük kuzum.

Hoşgeldin bebek hoşgeldin.

Annen Nükhet Dora
8 Kasım 2006

02 Kasım 2006