25 Kasım 2006

Televizyon


Gözümüz aydın mı diyelim, vatana millete hayırlı olsun mu diyelim, yoksa karalar bağlayıp ağıtlar mı yakalım bilemedim. En iyisi olayı fazla büyütmeden kontrol altında tutmak. Küçük hanım televizyon denen şeyin farkına vardı. Aylar boyunca şimdi baktı, aaa seyrediyor galiba diye gözlemlediğimiz minik hanım, bu gün itibariyle Tv de oynayan şeyin aslında ilgi çekici bir şey olabileceğinin keşfini yaptı. Durun durun bu durumu yaşasın diye karşılamıyorum ama uygun şeylere kısa sürelerle bakmasının da iyi birşey olabileceğini düşünüyorum. Dubai'de geçiş dönemi yaşadığımız bu zamanlarda ablamız malesef çizgi film müptelası oldu. Bıraksak tüm gün seyredebilme kapesitesine sahip. Gün içindeki tüm sürtüşmelerimiz tv ve yemek konularında zaten. Tv ile münasebeti de zaten yemek yeme zorluğunun olmasıyla alakalı oldu en başından beri. Ama çok şükür ki Defne'nin yemeklerle zoru onları yeme şeklinde ve bunun içinde başkaca bir itici güce ihtiyacı yok. Hatta şekilde görüldüğü üzere patlamış mısırı oyuncaklarına ve başkaca herşeye tercih eder. Yok Allah için aşırı obur ya da obez değil ama anası gibi yemekten zevk alıyor çocuk. Zaten o bir misyonla dünyaya geldi... Annesinin ablasına asla yediremediği kekleri, kurabiyeleri, reçelleri, pastaları ve çikolataları yiyerek anacığını mutlu kılmak. Maşallah deyin şimdilikgörevini başarıyla sürdürüyor. Bir de bir güzel taze fasulye ayıklanmasına yardım ediyor ki insanın fasulye yerine onun parmaklarını yiyesi geliyor. Bak şimdi Tv derken, yemek dedim, iştahsızlığa ve iştahlılığa değindim. Yemek yedirirken Tv seyrettirmek zorunda kalmamak ne güzel bir mutlulukmuş onu öğrendim. Ama abla sayesinde de her çocuk kendine özelmiş onu anladım. Aman canım buradan illa da bir ders verecek değilim elbette televizyonla tanıştık artık bunu da tarihe bir not düşeyim istedim. Bakalım bu durum başımıza iş açacak mı göreceğiz.

Hiç yorum yok: